Başkanımız Ecz. Okan Şahin 20-22 Temmuz 2023 tarihlerinde Muğla'da gerçekleştirilen T.E.B. 43. Dönem III. Bölgelerarası Toplantı'da Odamız'ın görüşlerini ekteki konuşmasıyla aktardı.
Sayın Protokol, sevgili meslektaşlarım, hepinizi Bursa Eczacı Odası ve şahsım adına sevgiyle selamlıyorum. Bu güzel organizasyon için de Muğla Eczacı Odamıza teşekkür ediyorum.
Kısa bir süre önce Kahramanmaraş’ta ciddi bir deprem yaşandı. Merkez üssü orasıydı, büyük bir bölgeyi etkiledi ve bu büyük bölgede çok ciddi kayıplarımız oldu. Başta Adıyaman Eczacı Odası Başkanı sayın Kemal Taş olmak üzere, meslektaşlarımızı, vatandaşlarımızı ve tüm kayıplarımızı rahmetle anıyorum. Zor bir süreçti. Gerçekten o dönemde yaşanılanların içindeydik hep beraber. Mesleğimle, meslektaşlarımla, Odalarımızla, Birliğimizle gurur duyduğumuz bir süreç aslında yaşadık aynı zamanda. Baktığınız zaman devletin birçok kurumunun olmadığı yerde Türk Eczacıları Birliğimizin, Odalarımızın, meslektaşlarımızın olduğu zamanlar vardı. Gittiler, oralarda hizmet verdiler. Gerçekten bunlar çok kıymetliydi.
Daha geriye gitmek gerekirse aslında ülkemizde ve mesleğimize yaşanılan süreçlere baktığımız zaman iki tane çok önemli konu var. 1 tanesi enflasyon ve bunun eczanelerde yaşattığı ekonomik kriz. İkincisi de gerçekten meslektaş adaylarımızın sayısındaki ciddi artış ve fakülte sayıları. Bunların ana kaynağına inmek gerekiyor. Enflasyon aslında covid 19 döneminde başladı. O dönemde tedarik zincirleri kırıldı. Covid 19 sebebiyle dünyadaki tedarik zincirlerinin kırılması birçok ülkede enflasyonu yarattı. Birçok ülkeyi 1 etkilerken maalesef bizleri 10 etkiledi ve bugünkü ekonomik koşullar oluştu.
Daha sonrasında Rusya-Ukrayna savaşı ve ardından patlayan enerji krizi, tahıl krizi... Bunların hepsi aslında enflasyonu tetikler hale geldi. Bunlar sonucunda çok ciddi anlamda düzensiz göçler oluşmaya başladı, tabi öncesinde de vardı ama sonrasında da tekrar bir düzensiz göçle karşı karşıya kaldık. Bugün ülkemizde yaklaşık 5 milyon düzensiz göçmenin olduğu konuşuluyor. Bunlar resmi rakamlar. İkinci aşamaya geldiğiniz zaman 7-8 milyon civarında toplamda düzensiz göçmenin olduğu konuşuluyor. Suriyelilerin diploma denklikleri, Suriyelilerin ülkemizdeki yaşam yerleri, oluşturduğu gettolar bunların hepsi yaşanılan sıkıntılar arasında.
Bugün Türk Eczacılar Birliği’ne kayıtlı 48 bin üye, yaklaşık 29 bin civarında eczanemiz ve fakültelerde okuyan 20-25 bin civarında meslektaş adayımız var. Yani neredeyse şu anki eczane sayımız kadar gelecek var. Bir de geçtiğimiz günlerden bir konu daha çıktı -çift ana dallar. Bu çift ana dallara çok ciddi dikkat etmek gerekiyor. Fakülteye girmemiş ancak eczacılıkla çift ana dal yapacak meslektaş sayısının da artmasıyla çok daha yüksek sayılar gelecek görünüyor.
Mesleğimizdeki yaşadığımız ekonomik sıkıntılara baktığımız zaman örnekleri incelemek gerekiyor. Örnekleri alıp inceleyeceğiz ki önümüze nasıl bir yol haritası çizeceğimizi daha net anlayabilelim. Buradaki en güzel örneklerden birisi sanırım Yunanistan. Hatta açılışta Oniki Adalar Oda Başkanı buradaydı. Aslında ondan küçük bir sunum olur mu diye de aklımdan geçirmiştim ama olmadı, ben biraz bahsedeyim size Yunanistan’daki durumdan. Biliyorsunuz Yunanistan 2008 yılında dünyada yaşanan ekonomik krizle birlikte batmaya başladı. Ve 2010 yılında Troyka yani IMF, Avrupa Merkez Bankası ve AB ülkeye müdahale etti ve bazı ekonomik kriterlerde talepler oluşturmaya başladı. Yunanistan’da 3 tane eczacılık fakültesi var, yılda yaklaşık sadece 200 mezun çıkıyor. 12 bin civarı eczane var. Peki bu Troyka’dan sonra ne oldu? Troyka “Eczacılık sektörüne artık ben değiştiriyorum, eczanenin sahibi artık eczacı olmayacak” dedi. Almanya’da uygulandığı gibi “1 eczacı 10 eczane açabilir” dedi. İlaç fiyatlandırmasında bizimki gibi bir kademelendirme getirdi. Ama onların kademelendirmesi 30’dan başlıyor ve yaklaşık 50-100 civarında kademe var, son 10-15 kademeyi neredeyse eczaneler görmüyor bile. Yaşanan sorunların önemlilerinden bir tanesi de eczane kısıtlamaları. Biliyorsunuz bizim ülkemizde de var. Orada 2500 ile başlayan eczane kısıtlamaları 1000’e kadar indirilmiş durumda şu anda Yunanistan’da. Bunların hepsini aslında birleştirmek gerekiyor. Ve önümüzdeki süreçle birlikte bunlara uygun önlemler almak gerekiyor.
Türkiye ilaç pazarına bakalım: 2015 yılında 17,6 milyar TL'lik bir Türkiye ilaç pazarı var. 2022 yılında bu pazar 110 milyar TL’ye çıkmış. İlaç pazarında dünyanın en büyük 21. pazarıyız. Rakam bazında %525 büyümüşüz, çok büyük bir raka. Ancak aynı dönemleri enflasyondan arındırdığınız zaman aslında %23 küçülmüş. Maalesef bu küçülen pazar bizlerin gelirlerini de ciddi anlamda etkiler halde. İlaç sanayi tabi biraz daha farklı varyasyonlarla devletten aldığı teşviklerle çok daha farklı noktaları konuşur hale geliyor. 2022 yılında Türkiye’de ilaç sanayine 4,8 milyar TL aktarılmış. 4,8 fena bir rakam değil, keşke eczanelere de biraz daha fazla aktarsalar. İlaç Fiyat Kararnamesi’nden bahsediyoruz. İFK’da düzenlemeler yapıldı, gerçekten çok kıymetli. Çok önemli kazanımlar ama sonuç noktasına bakıyoruz. Biz yasal eczacı karında %1,5 civarında bir artış sağlamışız ama totale baktığımız zaman bunun etkisi bize maalesef yüzde 0,5 kadar olmuş. %1 nereye gitti? İşte ilaç firmalarının bizden aldığı ödeme iskontosu, ticari iskonto, mal fazlalarındaki düşüş… Gerçekten bunlar sıkıntılı. Buradaki diğer bir husus olan kamu kurum iskontoları ve yurt dışına giden ilaçlarla ilgili ciddi ciddi konuşmak gerekiyor. Bunlarla ilgili gerekli önlemleri alıp, ilaç firmalarıyla net bir şekilde oturmak ve bu KKİ ile ilgili sıkıntılı ilaçları da kesinlikle eczanelerden hatta ecza depolarından eczanelerimize almamak gerekiyor. Bir eylem ortaya koymak gerekiyor.
Eylem demişken. Bizler bir eylemlilik sürecine girdik, bir noktada başladık sonunda eczaneleri kapatacaktık, durduk. Geçtiğimiz günlerde ilaçta bir KDV değişikliği oldu ve bunun sonrasında o Pazar günü SGK Medula Sistemi neredeyse tamamen çalışmadı. Pazartesi günü Medula doğru düzgün çalışmadı, çalıştığı zaman da eksik KDV’den çalıştı, meslektaşlarımız yanlış ücretler almak zorunda kaldılar. Burada ciddi bir sorun yaşandı. Gönlümden şöyle bir şey geçmişti. Keşke o gün “biz vatandaşlarımızı mağdur etmek istemiyoruz, burada ciddi bir sıkıntı var, biz ilaçta KDV’nin bu kadar artmasını istemiyoruz” diye kapatma eylemi kararını hızlıca o gün alabilseydik. Ciddi anlamda o gün vatandaşımızdan ve meslektaşımızdan destek alabileceğimizi düşünüyorum.
Tabii bunların yanında şeker ölçüm çubukları var, insülin kalemi iğneleri var, enjektörler var uzun zamandan beri güncellenmiyor. Meslektaşlarımız çok ciddi sıkıntı yaşıyor. SGK reçete hizmet bedelleri sanırım çok daha yüksek. Belki de sabit tutarlı bir sistem değil de daha farklı bir sistem uygulanmalı. Nasıl ki biz yüzde ile iskonto yapıyorsak acaba yüzde ile bir hizmet bedeli sistemine mi geçsek diye aklımdan da geçmiyor değil.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir paylaşım vardı gerçekten hoşuma gitti. Bir meslektaşım “yemek yedik, kalabalık bir masaydık, 3000 TL tüm masaya hesap geldi, %10 da hizmet bedeli eklemişler” dedi. Yani baktığınız zaman bizler yüzbinlerce liralık ilaç veriyoruz 3’lerle 5’lerle uğraşıyoruz. Gerçekten bazı şeyleri de tekrar değerlendirmeli, tekrar düşünmeliyiz diye düşünüyorum. Eczacılık karlılıklarında aslında çok kötü gözükmüyor durum ama ortalamaya geldiğiniz zaman maalesef sıkıntılı. Eczacı para kazanamıyor. En basiti hepinize soruyorum: Bugün hangi biriniz bugün kazandığınız, eczanede kazandığınız paralar ile şu anda oturduğunuz evleri satın alabiliyorsunuz? Çok basit bir hesap… Kaç tane meslektaşım bunu yapabilir halde? Emin olun büyük bir çoğunluğu şu anda kendi oturduğu evi dahil satın alamaz halde. Bu çok acıdır. Bir yandan ilaçta KDV ile alakalı konuşuyoruz, gıda takviyelerinde %1 gibi bir KDV kaldı, ilaçta %10. Gerçekten komik bir ortam. Yani bugün hastanın gerçekten ihtiyacı olan ürün olan ilaca siz %10 KDV diyorsunuz ama gıda takviyesini %1 KDV ile geçiştiriyoruz. Bunların hepsinin konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Tabii bugün Sait Ağabey bir sunum yaptı, onun sunumunda da vardı, yarın da sanırım Recep Başkan yapacak, Ecza depolarının karlılıkları ve bunların eczaneye olası yansımalarını da iyi düşünmek gerekiyor. Bugün ecza depolarının birçoğu %1’in altında karlılıklar etki ediyor nette, akaryakıta yapılan son büyük zamlarla beraber sanırım %0’lara doğru yaklaşacaklar hatta zarara doğru gidecekler gibi gözüküyor. Tabii onlar da tüm ecza depoları ve kooperatiflerimiz de bazı önlemler almak zorunda kalacak. Bunlar arasında günde 5 servis değil de artık diyecek ki belki 3 servis, hatta günde 2 servis. Onun sonrasında işte yıllık aldığınız ciro primleri… Bu ciro primleri belki önümüzdeki yıl ortadan kalkacak. Bunların hepsi sonuçta ecza depolarının ve kooperatiflerimizin almak zorunda kalabileceği önlemler. Ama bu önlemlerin her birinin sonucu da eczanelerimizde bizlere yansıyacak. Onun için ecza depolarımız ve kooperatiflerimizle alakalı da gerçekten destek olmalı ve bir şeyler yapmalıyız diye düşünüyorum. Biliyorsunuz eczanelerimizde artık ikinci eczacı, yardımcı eczacı çalıştırıyoruz, gerçekten çok kıymetli görüyorum ben bu işi. Eczanelerimizde meslektaşlarımızın çalışması çok kıymetli, çok önemli. Hizmet kalitemizi arttıran bir durum ancak eczane ekonomileri maalesef bu meslektaşlarımızı çalıştırmaya yetmiyor. Bunun için madem ki devlet bunu zorunlu hale getiriyor, devletten ciddi anlamda bir teşvik alınması gerektiğini ben düşünüyorum. Özellikle yardımcı eczacılık noktasındaki ücretlerin KOSGEB benzeri yapılardan temin edilmesi gerektiğini ve eczacıya çok cüzi miktarda bir masrafa düşürülmesi gerektiğini ben düşünüyorum. Bir de geçtiğimiz günlerde bir düzenleme yapıldı, biliyorsunuz eczanelerimizi geçici kapatma olarak 2 yıl süreyle kapatabiliyoruz. Ama yapılan düzenleme ile “evet 2 yıl süreyle kapatabilirsin ama bunu hayatın boyunca bir defa yapabilirsin” dendi. Gerçekten bu birçok meslektaşım için çok ciddi sıkıntı yaratacak bir durumdur. Bununla alakalı da hukuki girişimlerin ben bir an önce yapılması gerektiğini düşünüyorum
Tabi bir de ısı-nem konusu var. Isı-nem ile alakalı bahsedildi. Gerçekten uygulanması çok zor. Baktığımız zaman Lihtenştayn gibi ufak bir ülke değiliz. Türkiye kocaman bir ülke. Doğusuyla batısı arasında çok ciddi derece farklılıkları ve hava durumu farklılıkları olan bir ülke. Ondan dolayı ısı-nemin uygulanabilir olmadığını düşünüyorum ve ısı-nem uygulamasının sadece buzdolabı ile sınırlı kalması gerektiğini düşünüyorum. Tüm bunlara baktığımız zaman mesleği zor günlerin beklediği aslında ortada ve bununla ilgili de hep birlikte, hep beraber, tüm meslektaşlarımızla, tüm Odalarımızla, Birliğimizle beraber bir şeyler yapmak gerekiyor. Belki de başladığımız bu eylemlilik sürecini tekrar gözden geçirmeli ve neler yapılmalı? Bunları tekrar konuşmalıyız. Ve sonuç alana kadar bir şeyler yapmalıyız. Çünkü dışarıda eczacı umutsuz sevgili meslektaşlarım. Dışarıda eczacı, eczanesinde gerçekten umutsuz ve sıkılmış halde. Ciddi ekonomik krizin pençesine girmiş halde, bununla ilgili çözüm noktasında bizlerden bekliyor.
Bu noktada hepimize düşen görevler var. Bizler bize düşen her türlü göreve her zaman hazırız. Ve bu örgütte umutsuzluğa her zaman yer olmadığına inanıyoruz. Ve Atatürk’ün çok güzel bir sözü var, sözlerimi onunla bitirmek istiyorum. “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ve ben umudumu hiç yitirmedim.” Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun. Teşekkürler.