Bursa Eczacı Odası'ndan

Sayın Meslektaşlarımız

Bursa Eczacı Odası Yönetim Kurulu ülkemizin ve yurttaşlarımızın tüm yaşamını etkileyecek 12 Eylül 2010’da yapılacak Referandum hakkındaki değerlendirmesini kamuoyuyla paylaşma gereği duymuştur. 12 Eylül 2010’da Anayasa’nın 23 asıl maddesi değiştirilecek, bir geçici madde iptal edilerek, iki geçici madde eklenecektir.  Referandum’a sunulacak bu değişiklik, iptal ve eklemelerin en çok tartışılmakta olan bölümü Anayasa Mahkemesi (A.Y.M) ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (H.S.Y.K) hakkındaki maddeleridir. Referandum talebini yasalaştırıp gündeme getiren siyasi iktidarın Anayasa’nın geçici 15. Maddesi’nin iptali ile 12 Eylül 1980 faşist darbesini yapanların yargılanmasının sağlanacağı iddiası hukukçulara göre doğru görülmemektedir. Darbecilerin uluslararası mahkemelere başvurabilecekleri ve dünyadaki örnekleri incelendiğinde affedilmeleri kaçınılmaz görülmektedir. Referandum kampanyalarında geçici 15. Madde’nin kaldırılmasıyla darbe yapanların derhal yargılanabilecekleri iddialarının yanıltıcı olmaktan öteye geçemediği anlaşılmaktadır.  Anayasa’nın 9 Kasım 1982 tarihinden bu güne kadar 177 Asıl ve 17 geçici Maddesi’nin değiştirildiği düşünüldüğünde,  bu güne kadar geçen sürede içerdiği anti demokratik hükümlere el sürülmemiş olması, bugün önümüze getirilen bu metne kaygı ile bakmamıza yol açmaktadır. Çağdaş hükümlerden, hakça paylaşımdan, emekten, emekçiden yana, halktan yana, özgürlükleri genişletip, güvenceye alan, katılımcılığın yolunu açan, eşitlikçi, yurttaşların birbirine farklı gözle bakmasını, ötekileştirmesini engelleyecek, düşüncelerin özgürce ifade edilebileceği ve örgütlenebileceği, evrensel hukukla aynı düzlemde buluşabilecek, laik ve demokratik ölçütlere bağlılığı güçlendirecek ve demokratik hukuk devleti ilkelerinin uygulanabileceği yeni bir Anayasa’nın yapılmasının gereğine ve zorunluluğuna inanmaktayız. Bunun da tüm siyasi partilerin, örgütlerin ve toplumun bütün sınıf ve katmanlarının eksiksiz katılımıyla hayata geçirilebileceği yadsınamaz bir gerçektir.  Dolayısıyla, 12 Eylül 2010’da yurttaşlarımızın onayına sunulacak olan Anayasa değişikliğinin “Ya Hep Ya Hiç” zihniyeti ile değil, bir bütün olarak ele alınması gerektiğini savunmaktayız. Bu Anayasa değişikliğinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve toplumumuzu demokratikleştirmeyeceğini düşünmekteyiz. Anayasa değişikliğini gündeme getiren siyasetçiler, asıl değişikliğin Referandum’dan sonraki dönemde gerçekleştirileceğini ifade etmektedirler.  Bu ifade ile gelecekteki değişikliklerin de şimdi olduğu gibi, uzlaşı sağlamaya gerek görmeden, yine tek bir siyasi parti tarafından hazırlanarak gündeme getirileceği kaygısı giderek büyümektedir. Nasıl ki 1982 (12 Eylül) Anayasası’ndaki darbenin kurumları şimdiye kadar canlı tutulduysa sonrasında da değiştirilmeyeceği düşüncesini güçlendirmektedir.  Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasa’sındaki “sosyal hukuk devleti” olma ilkesinden hızlı uzaklaştırıldığı bu günlerde, siyasetçilerin “kuvvetler ayrılığı” ilkesini de yok etmeye yönelik uygulamaları hayata geçirmeleri toplumun geleceği adına derin kaygılar yaratmaktadır. Devletin kurumları arasındaki hesaplaşmalara hukuk kurumunu alet etmek yoluyla, toplumda kurumlar ve özellikle de yargı makamları üzerinde kuşkular yaratılmasına sebep olunmakta ve bundan da siyasi kazançlar umulmaktadır.  Bütün bu uygulamaların toplumu linç ve intikamcı bir yapıya sürükleyeceği, adaleti yargıda değil sokaklarda ve kendiliğindenci yöntemlerde aramaya götüreceği kaçınılmazdır.

Siyasi iktidarın Anayasa Mahkemesi ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu ile kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince uyumlu çalışamadığı ve anılan kurumların siyasi iktidar aleyhine almış olduğu kararlar ortadayken, bu kurumların yapısını değiştirmeye niyetlenmek etik ve samimi görülmemektedir. Hele ki, Anayasa Mahkemesi’nin “yürütmenin işlemlerinin hukuka uygunluğunu” incelemesini ve “yerindelik denetimi” yapmasının engellenmek istenmesini çağdaş hukuka uygun bulmuyoruz. Sağlık, eğitim gibi temel haklara ulaşımda kısıtlamalar yaratacak girişimlerin, özelleştirmelerin, çevreye dönük kalıcı tahribatların yargı tarafından sosyal adalet ve kamu yararı yönünden denetlenmesini engellemeye kalkışmak kabul edilebilir türden uygulamalar değildir.

            Referandum’un bir paket halinde yurttaşların önüne getirilmesini dayatma olarak yorumlamaktayız. Siyasetçilerin uzlaşma sağladıkları maddeleri T.B.M.M.’de değiştirmelerinin, uzlaşı sağlayamadıkları maddeleri ise Referandum’a getirmelerinin daha doğru olacağını düşünmekteyiz.

            Siyasetçilerin dokunulmazlıklarının kürsü özgürlüğü ile sınırlandığı, kazanılmış tüm hakların saygıyla karşılıklı korunduğu, girişimciliğin ve örgütlenmelerin evrensel hukuk ölçülerinde korunup geliştirildiği, düşüncelerin özgürce ifade edildiği, hakça paylaşımın sağlandığı, özgürlükçü, katılımcı, farklılıkların saygıyla karşılandığı bir Türkiye talep ediyoruz.  

  • Bizler, Türk Eczacıları olarak yakın geçmişimizde yaşadıklarımızı unutmadık, unutmayacağız.
  • Ülkemizde 171 yıllık bilimsel geçmişi olan ve 57 yıllık meslek yasasına sahip bir meslek örgütü olarak hiçbir iktidar döneminde yaşamadığımız baskı ve dayatmalar ile karşı karşıya kaldık.
  • Mesleğimizde kaliteyi düşünecek, işsiz eczacı ordusu yaratacak sayıda eczacılık fakültelerinin hiçbir ihtiyaç olmamasına ve tüm alt yapı eksikliklerine rağmen, üstelik de meslek kuruluşlarının hiçbir şekilde görüşü alınmadan açılmasına şahit olduk.
  • Sayın Başbakan’ın “ilacın marketlerde satışı için gerekli düzenlemeleri yapıyoruz.” söylemleri hala kulaklarımızda çınlamakta.
  • Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın SGK sözleşmelerimizi hukuksuz bir şekilde feshetmesi ve yine hukuk dışı bir şekilde eczacıya tek tek sözleşme yapmaya zorlaması ve e-sözleşme dayatmasının üzerinden sadece 8 ay geçti.
  • Sayın Sağlık Bakanı’nın “Bir kanun yaparız, deriz ki Eczacılar Birliği, Tabipler Birliği, Dişhekimleri Birliği’nin birlik kanunları iptal edilmiştir.” tehdidi henüz 5 ay önceydi.
  • Oysa tarihte meslek kuruluşlarımızın sadece 12 Eylül faşist darbesi döneminde kapatılmış olması, bir tesadüften öte yeni Anayasa taslağını hazırlamış olan anlayışın farklı olmadığını gösteren çarpıcı bir gerçektir.
  • Tüm bu süreç içerisinde Türk eczacılarının mesleki anlamda yok olma noktasına geldiğinde yüksek yargı organlarının almış olduğu kararlar ile ayakta kaldığı bir başka gerçektir. İşte bu nedenle yargının siyasallaşmaması yani tarafsızlığı bizler için çok önemlidir.

            Demokrasiye olan inançlarını henüz çok yakın bir geçmişte sarf etmiş oldukları “Demokrasi amaç değil, bir araçtır” ve “Demokrasi bir tramvaya benzer, gidilecek durağa varınca inilir” cümlelerinde açıkça ifade etmiş olan siyasilerin, hazırlamış oldukları Anayasa değişikliği paketi ile ülkemize daha fazla demokrasi getirecekleri iddiasını doğru bulmuyoruz. Kendilerine uymayan her düşünceye “ideolojik olma”  suçlamasını getiren, siyaseti sadece kendilerine hak gören bu zihniyet bugün ülkemizi bir “korku imparatorluğu”na çevirmiştir. Kurumlar intikam için, rant uğruna yasa-dışına doğru hızla sürüklenir olmuştur.

            İşte bu ortamda hem 12 Eylül 1980 rejimi sonrasında yurttaşlarımıza dayatılmış olan Anayasa’ya, hem de 12 Eylül 2010’da tek bir siyasi parti tarafından uzlaşmaya gerek görülmeden Referandum’a sunulacak olan Anayasa değişikliğine, gelecek kuşakların sorumluluğuyla “Hayır” diyoruz.

Bitaraf değiliz, Atatürk ilke ve inkılaplarını benimsemiş, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nden yana tarafız ve asla bertaraf olmayacağız.

Bursa Eczacı Odası olarak 12 Eylül 2010’da gerçekleşecek Referandum’un tüm yurttaşlarımıza çağdaş ve aydınlık günler getirmesini diler, en derin saygılarımızı sunarız.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz. 

BURSA ECZACI ODASI YÖNETİM KURULU

27.08.2010

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ KARŞILAŞTIRMA TABLOSU İÇİN LÜTFEN tıklayınız

 


27 Ağustos 2010     Okunma Sayısı : 1162