Sayın Başkan, değerli Merkez Heyeti üyeleri, değerli Oda Başkanlarım, tüm meslektaşlarım; hepinizi Bursa Eczacı Odası adına saygıyla selamlıyorum.
Hepimiz gibi bizler de karmaşık duygular içerisindeyiz. Bu toplantı 16’sında sözleşmesiz bir dönemin nasıl başlayacağı ya da en kötü sözleşmeyi burada kararlaştırıp uygulayalım mı, bu sözleşmesiz dönemi cepheden karşılayalım mı noktasında bir toplantı olacaktı. Dün gelen Danıştay kararı hepimizi bambaşka noktalara sevk etti. Açıkçası bu toplantı hepimizin bildiği gibi Danıştay kararından önce planlanmıştı. Telekonferansta da Sayın Başkanıma ve Sayın İkinci Başkanıma o soruyu sordum. Bu toplantıdan ne bekliyoruz dedim. Çünkü Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’ne örgütün asla kabul edemeyeceği çok ağır koşullar dayatılır noktadaydı ve böylesi bir toplantı planlanmıştı. Hani bu toplantıda, Oda Başkanlarımızın pek çoğu ne olursa olsun biz bu sözleşmeyi imzalayalım dedikleri noktada Merkez Heyetimiz böylesi bir sözleşmenin altına mı imza atacak mı? “Hayır” diye cevap verdi, tabii ki hem Genel Başkanımız hem İkinci Başkanımız, “biz bu sözleşmeyi imzalayamayız”. O halde savaşacak, orduların başındaki komutanları cepheden çekip, Ankara’da karargahta toplamanın çok bir anlamı yok diye düşünmüştük. Ama işte eğrisi doğrusuna denk geldi, şimdi hep birlikte Danıştay kararını tartışıyoruz. Tabii burada Danıştay’ın kararından sonra konuşmak herhalde hepimizi birazcık daha rahatlatıyor. Keşke sözleşmesiz dönemle yüzleşseydik, ne kadar da güzel savaşacaktık ne de güzel derslerini verecektik, bütün meslektaşlarımız vatandaşlara faturalı ilaç hizmetini çok rahatlıkla vereceklerdi, göreceklerdi eczacının gücünü diyoruz. Ama biz buna benzer bir toplantıyı, yani Birinci Başkanlar Danışma Kurulu’nu yapalı çok da olmadı, arkadaşlar o toplantıyı gerçekleştirdiğimizde henüz 22 Aralık’tı. 22 Aralık’taki Başkanlar Danışma Kurulu’nda neler konuştuğumuzu herhalde hepimiz unutmuş vaziyetteyiz. Hani ben mi acaba yanılıyorum diye o toplantının küçücük notlarını yanımda getirmiştim, süreç içerisinde sık sık dönüp bakıyoruz. Ben hepinize hatırlatmak istiyorum, size zahmet o toplantıdaki konuşmalarla birkaç dakikanızı alacağım.
Sayın Başkan yaklaşık 12-13 Eczacı Odası Başkanımızın konuşması sonrası, toplantının bir kısmında müdahale etmek gereği hissetmiş, demiş ki, “şu ana kadarki konuşmalarınızda bir belirsizlik var arkadaşlar, bir tedirginlik var. Sözleşmesiz döneme geçtiğimiz zaman neler yapacağız, onlara ilişkin görüşlerinizi istiyoruz. Bu belirsizlik, bu tedirginlik ortamı çok işimize gelmez” tarzında bir uyarı gerçekleştirmiş. Yetmemiş, Kütahya Eczacı Odası Başkanımız sevgili Hasan Başkan 25 inci sırada söz almış, demiş ki “ben Çalışma Bakanı olsam, ben Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı olsam ve bu toplantıdan haberdar olsam, değil öyle sizinle üç gün, beş gün sözleşme imzalamak, 250 sene sözleşme imzalamam bu örgütle” demiş. Allah’tan o toplantı öyle sonuçlanmadı, Allah’tan o toplantının sonucunda başka şeyler oldu. Merkez Heyeti Başkanımız o toplantıyı bitirirken hepimizin gönlünden geçen cümleleri sarf etti, “iyi bir sözleşme imzalayacağız ya da sözleşmesiz bir döneme başlayacağız” dedi. Kırmızı çizgilerimizi belirtti, “bunlar olursa olur, bunlar olursa tüm Oda Başkanlarımızı burada toplarız, bu sözleşmeyi imzalayalım mı, imzalamayalım mı diye tartışırız. Bunlar olmazsa biz kötü bir sözleşmenin altına imza atmayız” dedi.
O günden beri neler yaşandığını hepimiz biliyoruz. Pek çok Oda Başkanımız şu saate kadar anlattı. Ama o toplantıda konuşulanlar herhalde Merkez Heyetimizin süngülerini biraz düşürmüş. Daha pasif söylemler gelişti, daha geri planda durmalar, “ideolojik ve dik yaklaşıyor” denilen arkadaşımız daha arka planda bırakılmaya başlandı, araya aracılar konuldu, hatta siyaseten iktidara yakın olduğunu belirten grupların görüşmeleri teşvik etmesi sağlandı. Bu derneklerle görüşülmesi teşvik edildi. Dahası da var, işte biraz önce Semih Başkan da ifade etti, pek dile getirilmemişti, ama çok hassas bir nokta arkadaşlar. Türk Tabipleri Birliği geldi bizim Genel Kurulumuza, 37.Olağan Genel Kurul’da “el istiyorsanız, bir ele ihtiyacınız varsa, o el bizim elimiz, burada sizi bekliyor” dedi. Türk Diş hekimleri Birliği Başkanı geldi, ayın ifadeleri kullandı. Hepimizi 4 Aralık süreciyle ilgili çok ciddi anlamda motive etti, bundan sonra yapacaklarımızla ilgili cesaretlendirdi. TMMOB’a bağlı Odaların Başkanları geldi. Yetmedi onlar, tüm sağlık meslek örgütleri 30 Aralık günü Türk Eczacıları Birliği’yle, yaşanan süreçle ilgili bir ortak deklarasyona imza attılar. O deklarasyon Odalarımıza ulaştı, yarım saat boyunca internet sitelerimizde durdu. Sonra Sağlık Bakanı telefon açmış, rica etmiş, uyarmış, yarım saat sonra biz o deklarasyonu internet sitelerinden kaldırıyoruz. Bu nasıl bir şeydir arkadaşlar? Gazete ilanları veriyoruz, bambaşka işler yapıyoruz, farklı söylemler içerisine girişiyoruz. Ondan sonra bu tavizleri alan birileri, muhataplarımız böyle fütursuzca davranışlar içerisine giriyorlar. Pazartesi akşamı ya da salı günü önümüze konulan koşullar, fütursuzca davranışlar. Sizler durduğunuz yeri sağlıklı tespit edemezseniz, sürekli tavizler verirseniz, karşınızdakiler de bu davranış modelini benimserler ve daha başka ne tavizler koparacaklarını düşünmeye başlarlar. İşte o kabul edemeyeceğinizi ifade ettiğiniz şeyleri sizlere dikte etmeye başlarlar. Eczacı örgütünün son dönemlerde yaşadığı sıkıntıların bir hak arama mücadelesinden kaynaklı ya da verdiğimiz gazete ilanlarından kaynaklı, hadi birazcık daha ileriye gidelim, birtakım yöneticilerimizin siyasi görüşlerinin farklı olması gibi sebeplerden ileri geldiğini düşünen arkadaşımız var mı burada? Eğer varsa, lütfen o başlarımızı devekuşu misali gömdüğümüz kumdan bir çıkartalım, karşımıza doğru bir bakalım. Sevgili Tokat Eczacı Odası Başkanım bir önceki toplantıda söylemişti, “kurt kuzuyu yemeye karar vermiş, bahane arıyor” demişti. İlaç Eczacılık alanı sermayeye açılıp, eczacının elinden alınmak isteniyor, bunun planları uygulanmakta. Biz hâlâ sadece eczacıları ilgilendiren bir süreç olduğunu düşünüyoruz. Sermayenin bu alanlarda gözü olduğu fikrine yaklaşmıyoruz dahi.
Türkiye’de sağlıkta dönüşüm programı uygulanıyor. Sağlıkta dönüşüm programının bir parçası, ayrılmaz bir bütünü, bütünün bir parçası olduğunu hâlâ kabul etmiyoruz. Sosyal devletin sağlıktan tamamen çıkma amacını, sağlık alanının belli sermaye gruplarının elinde ticarileştiğini vurgulayamıyoruz. Genel sağlık sigortasını uygulamaya başlıyorlar. Kayıt dışı ekonominin yüzde 50’ler seviyesinde oluştuğu bir ülkede prim ödeme esasına dayalı bir genel sağlık sigortasını uygulamak noktasında oluyorlar.
Genel sağlık sigortasının uygulanmayacağını ya da devletin sosyal anlamda bütçe açıklarına ulaşacağını herhalde bizim dışımızda herkes biliyor, bir tek biz telaffuz etmiyoruz. Bizler eczacıysak, sağlık emekçisiysek, bu örgüt de sağlık meslek örgütüyse şayet, sosyal devlet ilkesinin tamamen dışlandığı, sağlığın ticarileştiği, ilacın meta haline getirildiği, parası olanın parası kadar sağlık hizmetine ulaşabileceği bu sistemi baştan reddederek işe başlamalıyız. Gerçekten vatandaşın sağlığını enterese eden, ilgilendiren eylemlerde bulunduğumuz zaman, eczacıların ne kadar haklı olduğunu vatandaşımıza anlatabileceğiz. Bu noktada olmazsak, bunları dışlarsak, sadece kendi ekonomik gerçekliklerimizle bir noktaya varmak için çaba sarf edersek, sanmayınız ki, bu direnişle en iyi sözleşmeyi imzalasak dahi, yarın rahat edeceğiz. Her gün önümüze bambaşka şeyler koyacaklar. Pek çok Oda Başkanımız toplantılarda artık dayanacak, direnecek gücümüzün kalmadığından bahsediyordu. Artık resmin tamamını görme vaktimiz gelmiştir. Artık top yekun mücadele, yani cepheden savaş dönemidir. Bugüne kadar uygulanan politikalara rağmen bu savaşta 24 bin meslektaştan hiçbirini kaybetmeyeceğiz söylemleriyle, yani bu savaşı 24 bin meslektaşımızla galip bitireceğiz dönemini artık geride bıraktık diye düşünüyorum. Baştan bu durumun farkına varalım, ardından da biz kendi sağlık ve ilaca ilişkin politikalarımızı nasıl hayata geçiririz diye düşünceler içerisinde olalım. Bu noktada olduktan sonra başaramayacağımız yine hiçbir şey yoktur. Hepinize saygılar sunuyorum.
Uzm.Ecz.Kıvanç Atmaca'nın 14.01.2010 tarihinde TEB 37.Dönem Merkez Heyeti 2.Başkanlar Danışma Kurulu'ndaki konuşma metni