Tam Gün Yasası

Tekel işçileri, İtfaiyeciler, Eczacılar derken şimdi de Doktorlar hükümet ile ters düştü ve dertlerini anlatmak için sokağa döküldüler.
Sayın Başbakan her seferinde olduğu gibi yine elinde mikrofon verdi veriştirdi eylem yapanlara.
Eskilerin güzel bir sözü var “kızı vermesen bile dünürü rencide etme” diye.
Fakat amaç kızı vermemek mi? Yoksa dünürü rencide etmek mi anlamak mümkün değil.
Bir Çin atasözü der ki “insanları parmağınla işaret etme, bir gün gelir o parmakların hepsi seni işaret eder” diye.
Sayın Erdoğan’ın tarzı bu. İnsanları hedef göstermek.
Bu sefer hedefte Doktorlar var.
Zaten oldu olası Sayın Erdoğan’ın doktorlara bir antipatisinin olduğu bir gerçek.
Olayları biraz da hekimler açısından değerlendirelim.
Yakın geçmişe kadar doktor olmak üniversiteye hazırlanan her gencin hayali idi.
Fakat sadece çok ama çok yetenekli bir grup Tıp Fakültelerini kazanabiliyordu.
Olay kazanmak ile kalmıyor, gençliğin en güzel yılları bu amaç uğrunda çalışarak harcıyorsunuz.
En uzun ve en ağır eğitim, mecburi hizmet, ihtisasta geçen yorucu ve stresli emeğin sonunda ömrün yarısına gelindiğinde anca mesleğinizi elinize alıyorsunuz.
Doktor’a iki farklı bakış vardır.
Birincisi bu emeğe bu bilgiye ve insan hayatına hizmet veren bu mesleğe saygı, ikincisi ise ulaşılamayan bu mesleği çekememezlik duygusu.
Dönelim bizim Tamgün yasamıza.
Sağlıkta dönüşün projesi altında hayat geçirilmesi düşünülen uygulamaların bir ayağını da bu yasa oluşturuyor. Bundan sonra çıkarılacak olan hastane birlikleri yasası da bunun devamı olacak.
Gerekçe sağlık hizmetlerinin kalitesini arttırmak olarak gösteriliyor, fakat uygulamanın neden-sonuç ilişkilerine baktığımızda bunun, yükünü sağlık çalışanları ve hastaların çekeceği tasarruf paketi olduğu apaçık ortada. Bir başka şekli ile devletin küçülme çalışmalarının devamı da diyebiliriz.
Önce birinci derece sağlık hizmetleri veren sağlık ocakları kapatıldı.
Yani altı binin üzerinde devletin hastalara en yakın iletişim birimi olan sağlık merkezleri aile hekimliği adı altında özelleştirildi.
Otuzbeşbin hekimin yeri değişti. Aile hekimliğini seçenler bu merkezlerin demirbaşlarını da satın alarak yollarını ayırdı.
Sıra hastanelere geldi.
Şu anda devlet hastanelerinde çalışan uzman hekimlerin %18’i muayenehane çalıştırmakta.
Yani sorun gösterildiği gibi “ya muayenehane, ya hastane” olmamakta. 
Aslında gerek Türk Tabipleri Birliği gerekse tabip odaları tam gün yasasına karşı değiller. Senelerdir de söylemekteler.
Günde 60 poliklinik, 150 acil vaka bakması istenilen ve de hata yapması insan hayatına mal olacak bu hizmetin nicelik değil nitelik odaklı olması tüm hekimlerin ortak isteği.
Bu şartların yerine getirildiği ve emeklerinin karşılığının verildiği, insanca yaşayabilecekleri koşulların sağlanması onların tek derdi.
Vatandaşa performans ve döner sermaye payı diye büyük bir kazanç kapısı gibi gösterilen kaynaklar ise trajikomik.
Gerçek tıbbi tedavi prosedürlerinin uygulanması yerine, dönerdeki paya en fazla etki eden uygulamayı hedef gösteren tam bir sermaye mantığı.
Hastayı adam gibi muayene edip takip edeceğine, fazla sayıda hastaya üstünkörü bak, bol bol tetkik tahlil iste ve ameliyat yap. İşte meslek yemini etmiş hekime para kazanması için önerilen bu.
Gelelim maaşın dört katı para kazandıran şu meşhur dönere.
Tıp fakültemizi örnek verelim.
Üniversitemiz yıllık öğrenci alımını 150 olarak önermiş ama YÖK bu yıl 244, seneye de 300 öğrenci alacaksın demiş.
Üniversitemiz 2007 yılından beri devletten aldığı kısıtlı bir kaynak dışında nöbet tazminatları, sarf malzemeleri, demirbaş alımları, elektrik, su, yakacak giderlerinin tamamını döner sermayeden ödüyor. Ayrıca %5 vergi veriyor. Bir yığın faturası da SGK tarafından kesiliyor.
Özet ile söylemek gerekirse döner sermaye saymanlığının kar etmesi mümkün değil ki personeline performans ödesin.
İki aydır bu kaynaktan para alınamadığı biliniyor. Diğer hastanelerde farklı değil.
Araştırma ve eğitim amaçlı kurulmuş ama tamamen hasta sayısına odaklı yaşama şansı verilmiş bu uygulamanın üniversitemizin eğitim ve araştırma kalitesine vereceği zararı tahmin edebilirsiniz. 
Uygulamada tercih edilen yol nitelik değil nicelik. Bu hedefler doğrultusunda da halk değimi ile “Çin yapımı seri imalat çakma mal” yapar gibi senede 5-6 bin doktor mezun edilmek isteniyor.
Emeğin ucuza mal edilmesi için.
Olayı daha iyi anlatmak için farklı bir örnek verelim.
Milletvekillerimizi asgari ücret ile işe alsak ve emeklilik göstergelerini böyle hesaplasak.
Sonra görüştüğü her vatandaş için 2,5 lira pirim versek(hasta başına ortalama bu veriliyor), meclis komisyonlarında tam gün çalışmasını istesek, başka ticari işlerini yapmak istiyorlarsa istifalarını şart koşsak ne derlerdi acaba. 


Ecz.Kubilay Aydın- Gazete Avrupa - 28.01.2010


28 Ocak 2010     Okunma Sayısı : 1774